25 Mart 2014 Salı

PAKİSTAN’DAN GÖNÜL GÖZÜYLE I

Küçücük toprak bir çanak içindeydi sütlü tatlı. Çanak ortadan ikiye ayrılıyordu ve düşünmeden bir yarısını bana verdi. Yemek isteği içinde değildim ancak o kadar samimi ve doğaldı ki her şey, sanki canının yarısını sunmaktaydı bana… Almamazlık ve yememezlik edemezdim. İşte tüm seyahatin özeti de buydu. Yedi kişiydik birbirini tanımayan ve birbirinden o derece farklı, 12 gün boyunca birlikte yaşamaya mahkum. Bir an gelir çıkılan yolculuklarda, sabık bir durum içine hapsolursunuz, başı ve sonu olmayan… İşte o andan itibaren biraz da kiminle gittiğinizdir önemli olan, nereye gittiğinizden ziyade. Destansı Pakistan yolculuğumuzu da, böyle bir haleti ruhiye içinde tamamladık.

Uçak ülkenin en büyük kenti olan Karachi’ye doğru inişe geçtiğinde vakit o kadar biçimsizdi ki, ne ışıl ışıl şehir ışıkları görünüyordu, ne de kentin aslında Arap Denizi kıyısına kurulmuş olduğunu algılayabiliyorduk. Pasaport kuyruğu olağan karışıklık ve kalabalık durumlarını vaat etmekteydi bizlere. İlkin orada tanıştık kadınlı erkekli, halkın büyük çoğunluğunun milli kıyafeti “şalvar – kameez” ile! Bol pantolon üzerine giyilen uzun tunik, bu yarı tropik coğrafya için yapılabilecek en isabetli seçimdi. Nitekim mart ayının ilk günleri olmasına rağmen sıcaktan hayli bunaldık Karachi’de. Pasaport kuyruğunda ise Pencabi, Peştun, Afgan, Muhacir vb. tüm etnisitesi ile “welcooome” demekteydi ülke bize! Tüm bu kalabalık içinden yine çok eski ve geleneksel yöntemlerle kurtulduk. Şüphesiz elinde evine götüreceği ekstra 10 dolarıyla pek de mutlu gülümsemişti bizi yönlendiren memur!

Şehrin en iyi oteli Mövenpcick’e doğru yola çıkıyoruz. Eski Sheraton Otel çok yakın zaman önce el değiştirerek bayrağı yine ünlü bir zincir olan bu rakibine devretmiş. İçimiz ilkin otelin girişinde cız ediyor. Bundan sonra konaklayacağımız her otelin girişinde aynı manzara bizi bekleyecekti: kurulu barikatlar, kalaşnikoflarla nöbet bekleyen güvenlik görevlileri, ağır turnike kapılar… Oysa ilerleyen günlerde hepimizin ortak kanaati, Pakistan’ın turizm açısından kesinlikle hak ettiği yeri bulmamış olduğu olacaktı. Bir an bu kadar az kişi olduğumuza şükrettik. Hava aydınlanmıştı artık, birkaç saat dinlendikten sonra hemen ilk keşif gezimiz başlayacaktı…

Sanırım Karachi’yi ziyaret eden her yabancıya gösterilen ilk yer, ülkenin kurucusu olan Muhammed Ali Cinnah’ın kabri. Pakistanlıların bağımsızlık mücadelesi boyunca Türklerin egemenlik savaşını kendilerine ne kadar örnek almış oldukları her noktada aşikar. Aslında hayatımda ilk defa Türk kimliğimle yabancı bir ülkede bu kadar itibar görüyorum. Dost ülke Pakistan hakikaten de klişelerin çok ötesinde dostane bir tavırla ağırlıyor bizi. Kaid-i Azam (Büyük Önder) olarak adlandırdıkları Cinnah da şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk ile özdeşleştiriliyor. Gittiğimiz her yerde; müze, otel, ofis, ören yeri vb. mutlaka kendisine ait bir resim görüyoruz. Hatta 1960’larda tamamlanan mozoleyi gezerken, aynen Anıt Kabir’i ziyaret edermiş gibi hissediyorum kendimi. Cinnah’ın mozolesinde de belli günlerde devlet töreni düzenleniyor. Bunlar Cinnah’ın doğum ve ölüm tarihleri olan 25 Aralık ve 11 Eylül ile 23 Mart’ta kutladıkları Pakistan Günü ve 14 Ağustos Bağımsızlık günü. Hatta bu son iki gün adeta ülkenin kısa tarihinde ciddi birer dönüm noktaları. Henüz ortada Pakistan diye bir ülke yokken, Muhammed Ali Cinnah önderliğinde 23 Mart 1940’ta Lahor’da “Müslüman Birliği Cemiyeti Kongresi” toplanır ve Hindulardan tamamen ayrı ve bağımsız bir Pakistan Devleti kurulmasını kararlaştırır. 14 Ağustos 1947’de ise İngilizler Hint Yarımadası’nın kuzeyinden askerlerini tamamen çekince, Hindistan’ın Müslüman çoğunluğa sahip bölgeleri, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) içinde ve dominyon statüsünde Pakistan adıyla bağımsız bir devlet olur.

“Pakistan” nosyonunu ortaya ilk atan, ülkenin en büyük şairi Muhammed (Allame) İkbal olur. Aslında kendisi için de onların “Mehmet Akif”i yakıştırmasını yapsak hiç de yanlış olmaz. Öyle ki Muhammed İkbal’in Türk Kurtuluş Savaşı sırasında gösterdiği tavır, belki de savaşın gidişatını etkileyen unsurlardan biri olmuş. 1921 yılında, İstanbul işgal altında, Osmanlı Sultanı işgal kuvvetlerinin kuklası durumundayken, Yunanlılar neredeyse Ankara yakınlarına kadar ilerlemişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri başkentin daha doğuya nakledilmesini isterken, Mustafa Kemal bütün İslam dünyasını ayağa kaldıran bir beyanname kaleme alıyor: “Bütün İslam yüreklerinin bir kalp halinde çarpması için kendisini perişan eden Türk Milletine muzahir olsun…”, “İslam’ın her tarafta düçar-ı hezimet olan sancakları Anadolu’da toplanmıştır…” İşte bu beyanname büyük şair İkbal tarafından Lahor’da daha sonra ziyaret edeceğimiz Badşahi Camii’nde Kurban Bayramı namazı için toplanmış yaklaşık 250 bin kişiye okunuyor. Ve ekliyor İkbal: “Dua edelim kardeşler, o bayrak o burçlardan kıyamete kadar düşmesin. İslam’ın güneşi kararmasın. Allah Müslümanları Hristiyanlara karşı savunan Büyük Lider Mustafa Kemal’e yardım etsin. İslam’ın son askerlerini muzaffer kılsın.”

İşte Muhammed İkbal’in bu ünlü konuşmasından sonra Hint Yarımadası Müslümanları, kardeşleri olarak gördükleri Türklere milli mücadelede kullanılmak üzere yaklaşık 1.5 Milyon Sterlin değerinde bir maddi yardım sağlarlar. Bu yardım sayesinde daha sonra İş Bankası kurulur. Hint Yarımadası Müslümanlarının sağduyusunu mu övsem yoksa Mustafa Kemal’in her durum için ayrı bir strateji uygulayan eşsiz dehasına mı şapka çıkarsam bilemeden yine koyulduk Karachi sokaklarına! Bir sonraki durağımız Cinnah’ın bir dönem kız kardeşi Fatima ile birlikte oturdukları Flagstaff House. Şehirde çokça gördüğümüz, 19.yy İngiliz mimari tarzını Mughal etkilerle harmanlayan, yapımında yine yöreye özgü kumtaşı ve kirçtaşının kullanıldığı sevimli bir ev. Fatima Cinnah abisinin olduğu her yerde… “Milletin Anası” olarak anılıyor. Abi – kardeş aldıkları İngiliz eğitimini zarif bir şekilde yansıtarak, son derece batılı bir görünüm sergiliyorlar. Bu görüntüyle, 12 gün boyunca gezeceğim ülkenin halkının oluşturduğu tezat her geçen gün artarak beni çıkmaz düşüncelere sürüklemeye devam edecekti…

…DEVAM EDECEK…

BENGİ IŞIL GÖKTÜRK

4 yorum: