Sichuan, Çin’in güneybatısında kalan ve 87 milyonluk nüfusuyla ülkenin en kalabalık olan bölgesi. Bölgeyi bir yüzük gibi çevreleyen dağlar yüzünden Çin’in diğer bölgelerinden izole edilmiş gibi duran Sichuan, özellikle dünyanın en büyük Buda heykeli ve içinizde ateş yutmuş etkisi yaratan yemekleriyle ünlü. Tarihi boyunca “bereketli bölge” olarak bilinmiş ve günümüzde de Çin’in en önemli tarım merkezlerinden. Aynı zamanda kömür, enerji, demir –çelik sektörleriyle ciddi bir endüstri merkezi.
Başkent Chengdu 11milyonluk nüfusuyla son derece dinamik ve modern bir şehir. Kurulduğundan beri adı hiç değişmemiş olsa da yerel ağızda farklı takma adlar da almış. Brokar üretiminin yoğun olmasından dolayı Batı Han Hanedanlığı döneminde (MÖ206-MS23) “Jincheng”, yani “Brokar Şehri” denmiş. Beş Sülale ve On Krallık döneminde de (907-960) yerel kral Mengchang’ın emriyle şehir surlarının çevresine gülhatmi ekilmiş ve bundan sonra da “Róngchéng” , “Gülhatmi Şehri” diye anılır olmuş. Chengdu aynı zamanda Çin’in insanlık tarihini değiştiren 4 icadından biri olan matbaanın da ilk kullanıldığı yerlerden. Jiaozi adlı ilk kağıt para burada basılmış. 13.yy itibarıyla lüks saten kumaşları, brokarları ve lake işleri bir hayli ün salmış. Güney İpek Yolu’nun başlangıcı ve en önemlisi antik Çin kültürünün vazgeçilmez bölümlerinden bronz çağının da doğduğu yer olarak bilinir.
İlk durağımız Sanxingdui Müzesi. İçinde aynı adlı ören yerinde bulunmuş olan değerli objelerin sergilendiği, Chengdu’ nun 40km kuzeyinde bulunan bir müze. Bir köylünün, 1929 yılında çukur açarken bir yeşim taşına rastlamasıyla şans eseri bulunan sit alanında, daha sonra 400kadar yeşim taşı obje daha bulunuyor ve 1933’ten itibaren sistematik kazılar başlıyor. Bu bulunan yerin daha sonra Shu Devletinin başkenti olduğu anlaşılıyor. Sit alanında bulunan bronz objelerin fazlalığından ötürü müzeye aynı zamanda Bronz Müzesi de deniliyor.
Şimdi şehre geri dönelim ve Du Fu Klübesini ziyaret edelim. Tang hanedanlığı döneminde (618-907) yaşamış olan Du Fu hiç kuşkusuz Çin’in en ünlü şairlerinden. Du Fu için Batı'da "Çin'in Shakespeare'i" benzetmesi de yapılıyor. 712yılında Henan bölgesinde doğan şair daha sonra resmi bir sınava girmek üzere Chang'an (bugünkü Xian)’a gider. Uzun yıllar burada kaldıktan sonra 759’da çıkan bir isyandan kaçmak üzere Chengdu’ya kaçar. Arkadaşlarının yardımıyla 760’ta Chengdu’nun batısında bir dere kenarında, göreceğimiz bu klübeyi inşa eder. Burada geçirdiği 4yıl boyunca 240 kadar eser verir.Buradan ayrılmadan önce kulak verelim bu değerli ustanın dizelerine:
AY AYDIN BİR GECE
Bu gece Fu-Çu'da ay aydınlığında
Yalnız o bakıyordu odasının camından
Bense uzaklarda acılar içinde
Çocuklarım daha Çang-an'ı tanımıyorlar diye
Yumuşak sisler içinde bulutsu, saçları ıslak
Saydam ay aydınlığında yeşimsi kolları serin
Kim bilir bir daha ne zaman sokulacağız
Birbirimize
Ay aydınlatırken kuruyan lekelerini
Göz yaşlarımızın perdelerinde
Bu gece Fu-Çu'da ay aydınlığında
Yalnız o bakıyordu odasının camından
Bense uzaklarda acılar içinde
Çocuklarım daha Çang-an'ı tanımıyorlar diye
Yumuşak sisler içinde bulutsu, saçları ıslak
Saydam ay aydınlığında yeşimsi kolları serin
Kim bilir bir daha ne zaman sokulacağız
Birbirimize
Ay aydınlatırken kuruyan lekelerini
Göz yaşlarımızın perdelerinde
Wenshu Manastırı Chengdu’da en iyi korunmuş ve en büyük Budist tapınağı. Tang ve Song Hanedanlıkları döneminden beri burada korunan rölikler arasında 500kadar boyama ve kaligrafi eserleri bulunmakta. Bu büyük tapınak aynı zamanda şehrin en güzel çayhanelerinden birine de ev sahipliği yapmakta. Burada yorgunluğumuzu atıyoruz ve ardından hiç vakit kaybetmeden soluğu Sichuan Operası’nda alıyoruz!
Pekin Operasından bir hayli farklı olan Sichuan Operasının tarihi yaklaşık 17.yy sonuna kadar gider. Konularını klasik Çin romanları, mitoloji, folklorik hikayeler ve efsanelerden alan günümüzün operası, 5 tarihi melodik stilin göreceli sentezinden oluşmaktadır. Diğer opera formlarına göre burada oyunculuk daha ağır basar. Aynı zamanda eşsiz sololar, perküsyon, canlı diyaloglar, nükte vb gibi öğelerle karakterize olan Sichuan operasının en önemli yönlerinden biri de “yüz değiştirmek”. Büyülü bir hüner olan bu eylemde aktörler 20saniye içinde 10kez maske değiştirebiliyorlar! Bu işin duayeni Peng Denghuai 25 saniyede tam 14maske değiştirerek kendine ait rekoru kırarak tekrar Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş! Artık karnımız iyice acıktı, haydi ünlü Sichuan yemeklerinden tatmaya!
Sichuan mutfağının en önemli özelliği bir hayli acı olması. Ünlü Hot pot bir çeşit “kendin pişir kendin ye” usulü yemek yeme şekli. Ying yang şeklinde, iki hazneye sahip, genellikle bir gözünde acı soslu diğer gözünde yağlı su bulunan bir tencere masanın ortasındaki ocağın üzerine yerleştirildikten sonra getirilen çiğ yiyecekler; ince dilimlenmiş et, mantar, tofu, sebzeler, deniz ürünleri vb ; hep beraber kaynatılır. Hot pot bu içinde yemek pişen tencerenin adı oluyor. Pişen yiyecekler herkesin önünde bulunan bir dip sosa batırılıp afiyetle yeniyor.
Bir sonraki gün sabah erken saatlerde Chengdu Panda Rezerv Merkezini ziyaret ediyoruz. Bu, gezimizin en önemli bölümlerinden biri çünkü Sichuan dev pandaların doğal yaşam alanı. Oskar ve daha birçok ödüllü Kaplan ve Ejderha (Crouching Tiger, Hidden Dragon) filminin destansı sahnelerinde gördüğümüz o bambu ormanları hep Sichuan’ın doğal manzaraları. Sichuan dışında bir miktar panda da sınırdaki Shaanxi bölgesinde ikamet etmekte. Gelin Çin deyince hemen hepimizin aklına gelen bu sevimli hayvanları biraz daha yakından tanıyalım…
Çin’de kendilerine “Bambu Ormanı Keşişleri” deniyor. Orijin olarak etobur olan pandanın dietinin %99’unu bambu oluşturur. İlginç bir yaşam stili olan panda vahşi hayatta yalnız yaşar ve kendini dış dünyaya nadiren gösterir. 2500mt üzerinde yükseklikleri sever ve buradaki dağ sularından yararlanır. 4-15 derece arası sıcaklıklar yaşamları için idealdir. Günlerinin 14 saatini yemek arayarak ve yiyerek geçirirler. Ve insanlar gibi yaklaşık 8 saat uyurlar. Günün geri kalanında da ağaca tırmanır, alanlarını korur ve kalın derilerinin “hep kalın” kalmasına uğraşırlar(!)
İstatistiklere göre rezerv merkezlerinde 239, Çin dışında 27 ve doğal habitatında 2000 civarı panda yaşamaktadır. Panda dünyanın koruma altına alınmış en nadir ve sevilen hayvanıdır. Erkek pandalar 150kg , dişiler ise 125kg ağırlığa ulaşabilirler ve boyları da 1.5metreye varabilir. İlkbaharda çiftleşirler ve işi biten erkek panda çocuğu büyütme görevini dişiye bırakarak çeker gider. Ve sonrasında garip hamilelik dönemi başlar… Garip çünkü pandanın belli bir hamilelik periyodu yok, 82’den 225 güne kadar sürebilir ve hatta bir 324 günlük nadir vaka da görülmüş. Daha da ilginci dönemin kısa ya da uzunluğu fark etmezsizin yeni doğanların ebatları hemen hemen aynı. Bir doğumda genelde tek bazen de iki yavru dünyaya getirirler. En ufakları 51gr, en büyükleri 225gr doğan ve ilk anda pespembe olan bu yaratıkların hayatta kalmaları bile bir mucize! Ortalama 120gr doğan bu ufaklıklar annelerinin tam 1000’de biri oranındalardır. Bazı organlarının gelişimi tamamlanmamıştır ve körlerdir.
Bu reserv merkezini dolaşırken dev panda ile ilgili daha birçok şey öğreniyoruz… Ancak beni en çok şaşırtan şeylerden biri de kediden biraz hallice olan “kırmızı panda”. Latince adı Ailurus fulgens (parlayan kedi) olan kırmızı panda kahve-kırmızı kürkü, uzun ve kalın kuyruğu ve ön bacaklarının kısalığından ötürü badi badi yürüyüşüyle en az dev panda kadar sevimli.
Reserv merkezinden çıkıyoruz ve 2 saatlik bir yolculuk sonrası UNESCO Dünya Miras Listesi’ nde bulunan dev Buda Heykelini görmeye gidiyoruz. Tang Hanedanlığı döneminde inşa edilen 71mt.’lik bu dünyanın en büyük Buda heykeli, yüzünü Minjiang, Dadu ve Qingyi nehirlerinin birleştiği yere dönmüş. Haithong adındaki adanmış rahip tarafından yapımına başlanan heykel uzun süre yapım çalışmalarının durmasından ötürü ancak 803 yılında tamamlanmış. Ayak ucunda akan nehrin sularını ticaret yapan gemilerin rahatça geçmesi için ne kadar sakinleştirmiş bilinmez ama heykelin ebatları ve heybeti nefes kesici. Biz de bu heykeli tam olarak görebilmek için bir tekne kiralıyoruz ve bolca fotoğraf çekiyoruz. Enerjisi bol olanlarla dik yamaçtan merdivenleri inip Buda’nın ayakucuna kadar gidiyoruz…Sonrasında geceleceğimiz Emeishan’a doğru yol alıyoruz.
3099mt.lik Emei Dağı Çin’in 4 önemli Budist ruhani zirvesinden en yükseği. MS 1.yy’da ilk Budist tapınağı bu dağın zirvesine yakın bir yerde inşa edilmiş. Zaman içinde yeni tapınakların eklenmesiyle Budizmin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş. Ming ve Qing Hanedanlıkları dönemine tarihlenen 76 tapınak bulunmakta ve böylelikle burası da UNESCO’nun listesine girmeye hak kazanmış. Zirveye doğru çıkmasına izin verilen tek araç lokal otobüsler ve bunlardan birine binip 1.5saat sonrasında tepeye varıyoruz. Güzel bir sabah yürüyüşü sonrası teleferik istasyonuna varıyor ve 3077mt’ye ulaşıyoruz. Ödülümüz:Bulutların üzerinde durmak ve dünyanın en yüksek Budası olan Altın Buda (Samantabhadra Bodhisattva) heykeliyle tanışmak...
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK
Ben de iş sebebiyle Çin'e 4 sene boyunca sürekli gidip gelmiştim. En sık gittiğim yerlerin başında ise Chongqing geliyor. Yazınızı okurken Hotpot görünce nasıl da özlediğimi farkettim. Hem de acı sevmeyen birisi olarak Sichuan yemeklerini özlemek kendime şaşırmama sebep oluyor.
YanıtlaSil