14 Şubat 2013 Perşembe

İRAN İZLENİMLERİ… BÖLÜM V


*Ey Muhammed! Bir de sana “Zülkarneyn” hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” (18,83)
*Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. (18,84)
*O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. (18,85)
*Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (Kafir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. (18,86)
*Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. (18,87)
*”Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” (18,88)
*Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. (18,89)

…. –“Hadi Bengi, hadi Maria! Gelin buraya, size bir şey göstereceğim. Normalde yaşlı gruplarla sıcak havalarda yürüyemiyoruz bu kadar ama sizin bunu görmeniz lazım… Bak orada, şu büyük stelin üzerindeki kabartmayı görebiliyor musunuz? İşte o bizim en eski Pers İmparatorluğumuz Ahameniş’in büyük kralı II.Kiros’tur (Ciro, Cyrus). Bengi, sen ki Müslümansın, Kur’an’da Zülkarneyn’i okudun mu hiç?”

Zülkarneyn…. Arapça bir addı, Zü: Sahip, malik – Karn: Boynuz, perçem, tepe. İki kelime beraber “İki boynuzlu” anlamında kullanılıyordu. Bir zaman yolcusuydu Zülkarneyn ve aynı onun gibi bir Batı’ya, bir Doğu’ya sürüklemişti kader beni… Onda sahip olduğu ilimle demir ve bakırdan aşılmaz setler kurabilme, zulmü cezalandırma yetileri vardı ve ayrıca nur ile zulmet emrine verilmişti. Benim ise emrime verilmiş bir şey yoktu ve tüm bu gördüklerim karşısında acizliğini bir defa daha tanımış bir insandan başkası değildim. Kim olduğu konusunda sayısız tez atılmıştı ortaya, kuşkusuz Zülkarneyn onun sadece lakabı idi. Birçok kişi onun Büyük İskender olduğunu iddia etmişti (MÖ 356 – 323). Ancak Kuran’da geçen kişiyle Büyük İskender’in vasıfları ne kadar örtüşüyordu? Gittiği her yeri yakıp yıkan, tek tanrı inancından uzak, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fatihlerinden biri, peygamber nitelikli bir insanı ne kadar temsil edebilirdi? Bu yüzdendir ki bu topraklarda Zülkarneyn’in MÖ 6. Yy’da yaşamış olan Büyük Kiros (Büyük Keyhüsrev – Büyük Kuroş) olduğuna inanılırdı. İşte orada, iki boynuzuyla ve kanatlarıyla karşımda durmakta. Biraz ileride ise mezarı bulunmakta. Pasargad’dayız, ilk İran yerleşimi, Ahameniş İmparatorluğu’nun ilk başkenti… Kiros, üzerine kendi kraliyet soyundan tutun da, kazandığı savaşların kayıtlarına, bağışlayıcı kanunlardan, Babilli kölelerin durumuna kadar konuları çivi yazısıyla kazıttığı kilden yapılma, silindir şeklinde bir bildiri yayınlatmıştı. Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerektiğinden bahsettiği için “ilk insan hakları bildirgesi” olarak kabul edilmişti birçok yerde bu silindir. Oysa aynı Kiros değil miydi Efes’in tarihini yabancı turistlere anlatırken bahsini ettiğimiz, Sardes’e kadar gelip Lidya Kralı Kroesus’u kendi şehrinde esir alan fatih? O da yakıp yıkmıyor muydu?

Zülkarneyn’di ya da değildi, o da göçüp gitmişti bu dünyadan ve işte şu karşıdaki mezarın içindeydi. Müslümanlar Arap Yarımadası’ndan İran’a ilk geldiklerinde, her yere cami dikmesinler diye: “Orası Süleyman’ın zindanının olduğu yer, burası Süleyman’ın anasının tahtının olduğu yer” diye atlatmışlar Arapları. O sayede kurtulmuş mezar da cami haline getirilmekten. Bilinir ki içi çok zengin bezemelerle süslenmiştir ancak bunları günümüzde görmek olası değildir. İçeride kralın mumyası altın bir lahit içinde, altın bir arabanın üzerinde bulunurmuş. Lahdin hemen yanındaki altın masaya ise ziyarete gelenler adak olarak değerli eşyalar bırakırlarmış. Tüm bunlar mezarı korumaktan sorumlu olan “magi”lere rağmen zaman içinde yağmalanmış… Öyle bir yağma ki, Strabo’nun bahsini ettiği mezar yazısı bile kaybolmuştur. Ancak bu öyle bir yazıdır ki, belki de geçtiği her yeri yakıp yıkan İskender’i burayı yıkmaktan alıkoyacak kadar etkilidir özünde…

Bir erkekte olması gereken en büyük erdem “tevazudur”… Kiros da bir tevazu dersi vermişti mezar yazıtında: “Ben Kiros, Pers İmparatorluğunu kurdum ve Asya’nın kralı oldum. Bu mezarı bana çok görmeyin.”

1971 yılında, son şah Muhammed Rıza Pehlevi Ahameniş İmparatorluğu’nun  kuruluşunun 2500’üncü yıldönümünü kutlamak için daha sonra Modern Tarihin en uzun banketi olarak tarihe geçecek bir resepsiyon vermişti. Resepsiyona dünyanın ileri gelen 600 çok seçkin konuğu davet edilmişti. Krallar, prensler, emirler, cumhurbaşkanları, başbakanlar… hepsi oradalardı ve tören tam da mezarın önünde başlamış ve Persepolis’te devam etmişti. Dünyada daha görkemli bir resepsiyon verilmiş miydi?

Bu günler son mutlu ve şatafatlı günlerdi. Saray Maliyesi, harcamaları 17 milyon dolar olarak belirtirken, bazı kaynaklar bu rakamı 200 milyon dolara kadar çıkarmaktaydılar. Olay daha sonra Hümeyni ve taraftarlarınca büyük bir koz olarak kullanılacak, Şah büyük bir israf yapmakla suçlanacak ve banket “Şeytan’ın Festivali” olarak adlandırılacaktı…
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK

Büyüklük odur ki, kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

1 yorum: