15 Nisan 2013 Pazartesi

TE AMO PERU!


İspanyol Conquistadorlar Yeni Dünya’yı keşfettikleri, daha önce hiç bilinmeyeni ve duyulmayanı ortaya çıkardıkları 16. Yy başında; konuşlandıkları Panama’nın da güneyinde bulunan, altın zengini bir ülkeyle ilgili anlatılan efsanelerle büyülendiler.
Bu ülke bugün olduğu gibi, o zamanlarda da gerek toprağıyla, gerek insanıyla, gerek doğal zenginlikleriyle son derece orijinal bir ülkeydi. Yerel bir yöneticinin adı olan Biru, zamanla Peru’ya dönüştü ve bu olağanüstü topraklara mal edildi.
Conquistadorların başı olan Francisco

Pizarro, 1532’de 169 kişilik bir birlikle Cajamarca’da İnka Kralı’nı bozguna uğrattı ve 1821’e kadar sürecek olan İspanyol Hakimiyetinin yolunu açtı böylelikle… Vardığı ülkenin, son derece köklü bir tarihi vardı; MÖ 3000’lere dayanan geçmişi ile kompleks medeniyetler arasında Norte Chico en eskisi idi. Sonrasında Cupisnique, Chavin, Paracas, Mochica, Nazca, Wari, Chimu ve en nihayetinde İnka Medeniyetleri bu kadim kültürün belli başlı diğer üyeleri olacaklardı.

İspanyolların bölgeyi fethiyle beraber başlayan koloniyal dönemde, bu kendine özgü yerel kültür, Avrupalı öğelerle ve kişilerle karışıp kaynaşarak ortaya melez bir kültür çıkaracaktı. Sonrasında ihtiyaç duyulan işgücünü sağlamak amaçlı Afrika Kıtası’ndan getirilen siyahlar ve yüz yıllar sonra, 1850’lerde Çin’den gelen göçmen işçilerle Asyalı bir minör kültürü de potasında eriten Peru’nun yerel zenginlikleri kendini her alanda gösterecekti: mimari, demografi, gastronomi, müzik gibi…
Yüzölçümü bakımından Türkiye’nin bir buçuk katından biraz fazladır, nüfusu ise yaklaşık ülkemizinkinin %40’ı kadardır. Toprakları net bir şekilde üç ekolojik bölgeye ayrılır: Costa dedikleri yarı çöl görünümünde Pasifik Kıyısı, Sierra dedikleri And Dağları sistemi ve dağlar ardında kalan, Amazon Havzasının uçsuz bucaksız yeşilliğiyle, Selva dedikleri ormanlık alan. Ülkenin yarısından biraz fazlasını bu ormanlık alan oluşturur ancak yaşamaya çok da elverişli değildir… Ülkenin enlemlerinden dolayı kıyı bölgelerinin tropik özellik taşıyacağını düşünürseniz yanılırsınız: çünkü Güneyden

, Antarktika’dan gelen soğuk Humbolt Akıntısı tüm iklimi etkiler ve yüksek sıcaklıkların önünü keser. Bununla birlikte Peru kıyılarına bereket yağdırır; ülke, deniz ürünleri açısından dünyada ilk sıralarda gelmektedir. Ancak çöl görünümlü sahil şeridi ve sadece mevsimsel oluşan nehirler de kıyıyı insan yaşamına pek elverişli kılmaz… Geriye bir tek dağlar kalır! Peru halkı İspanyollar gelip başkent Lima’yı kurana kadar yükseklerde, kendilerine bereket bahşettiği için kutsal saydığı vadilere yakın yerlerde kurmuş şehirlerini. Dünyanın büyük çoğunluğundaki coğrafyalarda hiçbir şeyin yetişmeyeceği irtifalarda onlar kah düz alanda, kah yamaçları taraçalandırarak yüzlerce çeşit patates, yüzlerce çeşit mısır, quinoa, kabak, qaniwa gibi gibi mahsülleri üretmişler. Kendilerine yiyecek sağlayan bu yerlere yakın yüzlerce şehir kurmuşlar ki, Hiram Bingham’ın Machu Picchu’yu 102 yıl önce keşfinden sonra nice maceraperestin hayalini süslemiş And Dağları arasında saklanan bir Kayıp Şehri bulma ayrıcalığı…!

Tüm bunlar ve burada sayamadığım onlarca öğe; gezgini bu zengin topraklara, karşı konulmaz bir cazibeyle davet etmekte: Lima’daki Larco Herrera Müzesi’nde eski medeniyetlerin izlerini

sürmek, Beyaz kent Arequipa’daki koloniyal mimariyi hayranlıkla izlemek, İnkaların başkenti Cusco’da And yerlileri ile tanışmak, belki de Amerikaların en güzel kentinin poligonik duvar örgülerine bakıp o sonu gelmez: “bunu nasıl yaptılar?” sorusunu sormak, ufacık bir Cessna uçakla Nazca Çizgilerinin üzerinde uçup uzaylıların varlığından kuşku duymak, totora sazlarından yapılmış bir tekne ile 3800 metre yükseklikteki Titikaka Gölü’ndeki Uros Yüzer Adalarına yanaşmak, zampona ve quena gibi And flütlerinden “El Condor Pasa”yı dinlemek, Paracas’tan bir hız motoruna atlayıp Ballestas Adaları’nın faunasını görmek, Amazon’a şöyle bir uzanmak, Kutsal Vadi’nin nimetlerine tanık olmak ve tıngır mıngır giden bir trenle yapılan yolculuk boyunca bize eşlik eden Urubamba Nehri’nin bizi en sonunda götüreceği Machu Picchu’da, ölümlü dünyada keyfini sürebileceğimiz en güzel manzaralardan birini görmek için Peru’ya gitmek gerekir…!

TE AMO PERU!

15 Nisan2013 akşamı Pera Palas Otelinde, Peru'nun Turizm Kurulu "PromPeru" tarafından verilen konferansta,  FEST Travel adına yaptığım kısa sunum...











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder