"Yıllar önce bir gün, yine bir Klasik İtalya turu yaparken, Roma’nın her gidişinizde daha da çoğalan, labirent gibi arşınladıkça bitmeyen ve karmaşıklaşan, dinamik, davetkar, hayat dolu, sürprizlerle dolu, tarihi ve anılarla defalarca kutsanmış ara sokaklarından birindeyim. Sıradışı bir kalabalık… İtalyan ince zevkini mekanikle görkemli bir şekilde birleştirmiş ve adeta birer sanat eserine dönüşmüş arabalar teker teker önümde duruyorlar ve bu kalabalığa hayatımda görmediğim kadar güzel ve şık hanımefendileri, beyefendileri bırakıyorlar.
Arabaların kapıları açıldıkça, ilk görünen ince bir topuk oluyor.Yere değer değmez bir diğer ince topuk yanında beliriyor ve hemen ardından, kürküyle, kokusuyla, saçıyla, makyajıyla modern bir Venüs’e dönüşmüş son derece zarif bir kadının kendisine kapıyı tutan, en az kendisi kadar zarif beye neşe ve kibarlıkla “Grazie” dediğini duyuyorum. Bu sahne defalarca yineleniyor. Büyülenmiş bir şekilde bu insanlara bakıyorum, onları izliyorum, gün ortasında, hava aydınlıkken, bir ara sokakta, bu kadar şık nereye gittiklerini merak ediyorum… En sonunda merakımı gideriyorum:Sergiye gidiyorlar… Açılışına… Caravaggio sergisine…
İşte tanışmam böyle oluyor usta ile. Sonrasında hep bir ilişki içene giriyoruz. Malta’da, Roma’da, Floransa’da, St.Petersburg’da, Madrid’de, Londra’da, Paris’te hep birbirimize göz kırpıyoruz. Karşılaştıkça ben onu hayranlıkla izliyorum, o ise beni umursamazca… Her gezdiğim müzede onun tabloları gözüme çarptığı anda istisnasız olduğum yere mıhlanıyorum. Azizler, havariler, peygamberler, sıradan insanlar, renkler, karanlık-aydınlık, ışık ve gölgenin karşıtlığı, hepsi sanki birdenbire gerçek olacak ve usta karşımda belirecek.
O karanlığın içinde beliren o kırmızı, başka hiçbir ustanın hiçbir eserindeki kırmızıya benzemiyor. Bazen aklıma geliyor, düşünüyorum: Acaba bu yüzden miydi ustanın katil oluşu. O sabıkadan sonra mı bu kırmızıyı tuvale geçirebilmişti… Düşünüyorum ve düşünürken ustanın sanatının tüm duyularımı harekete geçirdiğini hissediyorum. Onun eserlerinin başka hiçbir sanatçının eserleriyle karıştırılamayacağını fark ediyorum.
İsa ve azizleri çizmek için köylülerle çocukları model olarak kullandığını öğrenince, mizacına bıyık altından gülümsüyorum. Adaba uygun olmayışı, kabul edilmiş kuralları tamamıyla yok sayışı hoşuma gidiyor.
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK
Fest Travel' ın bu turuna katıldınız mı bilmiyorum, blogunuzu yeni keşfettim ancak bir Caravaggio ve İtalya aşığı olarak ben de bu tura gitmeyi hasretle bekleyenlerdenim :)
YanıtlaSil