22 Kasım 2011 Salı

10 MÜTHİŞ “CANZONE NAPOLETANA” (NAPOLİ ŞARKISI) VE ANLAMLARI

Hayatım boyunca 3 vazgeçilmez tutkum olmuştur; gezmek, müzik ve Akdeniz. Gezip gördüğüm yerler arasında müzik kültürüyle Akdenizliliği kendinde en güzel buluşturan yer Napoli olmuştur, tarifsiz bir tutkum vardır bu şehre…! Tarifsiz çünkü herşeyi gördüğüyle yargılayan, derinine inmeyi bilmeyen/beceremeyen, çizginin ötesini anlayamayan algılar için Napoli çöpleriyle, pis ara sokaklarıyla, hırsızlarıyla, camdan cama gerilmiş ve her daim üzeri dolu çamaşır ipleriyle berbat bir şehirdir. Biraz Akdeniz, biraz görkemli bir şekilde şehre fon oluşturmuş Vezüv Yanardağı, biraz süslü binalarla bezenmiş Plebisit Meydanı durumu kurtarır onlar için… Şehre günübirlik olarak Roma’dan turlarla gelmiş misafirleri hırsızlık tehlikesi yüzünden asıl tarihi bölüm “Spaccanapoli”ye götürmek kimsenin aklından bile geçmez… Degrade olmuştur Napoli, bunu ben bile yadsıyamam ancak her ne kadar prestij basamaklarını önce teker teker sonra yuvarlanarak inmiş olsa da; üstündeki toz üflendiğinde aynı mücevherdir benim için Napoli…!
Hele hele müzik kültürü bakımından eşsizdir bu şehir! Müziğin, insan ruhunu en yüksek mertebede kavrayan türü olan operanın da uzun yıllar merkezi olmuştur. San Carlo Tiyatrosu dünyada hala ayakta duran en eski ve en müthiş salonlardandır… Bir zamanların en prestijli müzik okulu olan Napoli Konservatuarı’nın da 17, 18 ve 19. Yy. lar boyunca klasik müzikle ilgili ve zamanla ün kazanmış hemen hemen her kişi; ya öğrenci, ya hoca, ya gözlemci ya da sadece turist olarak, girmiştir kapısından. Hatta bu kapının baktığı meydanda Vincenzo Bellini’nin bir heykeli durur gururlu bir biçimde…! (İronik olarak her daim kafasında kuşlar ve kaidesi graffiti çizili olarak…)
İşte böyle bir müzik ortamının ve geleneğinin olduğu bu güzel şehrin Margellina bölgesinde, Piedigrotta Kilisesinin olduğu yerde 1830larda bir müzik festivali düzenlenmeye başlanır. Bu festivalin ilkinde ödüle layık görülen şarkı “Ti Voglio Bene Assaje”dır. Ve bu festival, sonraki tekrarlarında da, onyıllar sonra hala ağızlardan düşmeyen, hafızalardan silinmeyen klasikler bırakacaktır. “Te voglio Bene Assaje” çok sevilmiştir ve bestesi genelde ünlü kompozitör Gaetano Donizetti’ye ithaf edilmiştir. Bu yeni bir tarzın doğuşuna sebep olmuştur: Canzone Napoletana… Yerel Napoli şivesiyle söylenmektedir ve direk olarak operadan “inmiştir”…

1848 yılında yine çok büyük başarı sağlamış olan “Santa Lucia” kasıp kavurmaktadır ortalığı. Bu şarkıda Napoli; "suolo beato, ove sorridere volle il Creato" (Yaratanın üzerine gülümsediği kutsal toprak) olarak tasvir edilmektedir.  Borgo Santa Lucia denen ve şehrin en güzel mahallesine yapılmış bir güzellemedir bu şarkı ve burada bu mahalle “Armoninin imparatorluğu” ilan edilmiştir… İtalya’da değişim, birleşim ve milliyetçilik rüzgarlarının estiği Risorgimento (Yeniden Yükseliş)döneminde de Napoli şivesinden, İtalyanca diline çevrilip söylenen ilk Napolitan şarkı olmasıyla da ayrıca ünlüdür Santa Lucia…

Ancak “Canzone Napoletana” denince belki de ilk akla gelecek şarkı; binlerce versiyonu yapılmış, onlarca dilde söylenmiş, 100+ yıllık “O Sole Mio” dur… Elvis Presley’inden, Pavarotti’sine, Enrico Caruso’sundan Bryan Adams’ına onlarca değerli insanın kendine göre yorumladığı ve artık adeta bir “mitos” haline gelmiş ölümsüz şarkı! Basit ve çok sade bir biçimde fırtına sonrası insanın yüzüne gülen güneşe yazılmıştır… Basit ve sade… Güneşe duyulan şükran… Basitçe, güneşe bir güzelleme… Sahi kaçımız 21.yy koşuşturması içinde fırtına sonrası yüzümüze gülen güneşi selamlıyoruz…?

1880’de Luigi Denza tarfından bestelendi… Yıllarca yaptığım gemi turlarında, Napoli’den her ayrılışımızda animasyon ekibi çalardı İtalyan Costa Gemilerinde ve ne için yazılmış olduğunu merak ederdim… Araştırma sonucunda yıllardır gruplarıma anlattığım bir hikaye vardı elimde…! Evet, ünlü “Funiculi Funicula” şarkısı, 1880 yılında Vezüv Yanardağı’nın krater ağzına ulaşmak için inşa edilmiş olan ilk “Füniküler” için yazılmış olan bir şarkıydı…! Sonradan birçok fotoğrafına baktım bu füniküleri kullanarak yukarı çıkan balon etekli hanımefendilerin, fötr şapkalı, takım elbiseli beyefendilerin fotoğraflarına!

Bugüne kadar hiçbir turum olmadı ki, o muhteşem körfezin göründüğü anda, otobüste “Torna a Surriento” şarkısını misafirlerime dinletmediğim… 1902’de Ernesto de Curtis tarafından bestelendi. Ne hayaller kuruldu, ne kadar duygusallaşıp, ne kadar hassaslaşıldı her seferinde… Türkçe’ye çevirince “Sorrento’ya Geri Dön” gibi,  hayli “bayağı” bir anlam çıkıyor… Oysa yazılış amacı da aynen Türkçe çevirisi gibiydi: Şarkının sözleri De Curtis’in kardeşi olan Giambattista’ya,  Sorrento “Kaymakamı” Tramontano tarafından sipariş verilmişti. O sıralar İtalya Başbakanı olan Guiseppe Zanardelli, Kaymakamın bu küçük şehirde bulunan otelinde kalmıştı ve bu önemli şahsı uğurlamak anısına da bahsi geçen muhteşem şarkı bestelenmişti… Evet, bazen de çok güzel şeylerin arkasında çok sıradan olaylar yatar. Belki de hayat, insanın herşeyi olduğu gibi kabul edebilme savaşından öte bir şey değildir…

Canzone Napoletana dendiğinde hatırlanması gereken isimlerin en başlarında gelen biri de Renato Carosone’dir ve eşi Marisa için yazmış olduğu Maruzzella’yı da bu listenin içine almamak olmaz… Plajda durmuş eski eşinin ardından iç acıtan bir ağıt yakmaktadır… Erkek milleti işte…! Kimbilir ne yapmıştı…
Şimdi bir önce erkek milleti deyince, beyler lütfen kızmasınlar bana…! “Kadın milleti” de az değil hani…! Bakın İtalyan müziği deyince hemen herkesin aklına getireceği Toto’ya; kendisini aldatan karısından dolayı ne büyük acılar çekip bestelemiş “Malafemmena”yı (Kötü Kadın!!!)…

Siyasi içerikli şarkılar da üretmiştir Napoli. II. Dünya Savaşı Sırasında ABD işgali altında kalan şehrin karanlık ortamında, siyahi askerlerle Napolili dilberlerin ilişkileri sonucu ortaya çıkan melez çocuklarının dünyasını anlatmaktadır “Tammuriata Nera” adlı şarkı… Ciro, Peppe gibi adlar verilmiş olan çocukların ve savaşın dramını yansıtır…


Yine Carosone imzalı, 55 yıllık müthiş bir şarkı… “Tu Vuo Fai L’Americano”…! 1950ler… O dönemler Napoli’nin Avrupa’ya giriş limanı olduğu, Transatlantik gemilerle şehrin kaotik sokaklarına binlerce Amerikalının döküldüğü günlerdir… Bu Amerikalılardan etkilenip whisky-soda içmeye, beyzbol oynamaya, rock&roll dansı yapmaya hevesli oğullarına öz be öz “Neapolitan” kültürünü hatırlatmaya çalışan bir ana-babanın isyanıdır…! Oysa bu kendi kimliğini unutan ve “Bir Amerikalı gibi olmaya çalışan” Napolili çocuk, Camel sigara içebilmek için gereken parayı annesinin cüzdanından aşırmaktadır… Bu şarkı o kadar ama o kadar hoşuma gidiyor ki, 2 müthiş filmdeki versiyonunu burada paylaşmak istiyorum… “Talented Mr. Ripley” filmindeki ve “It Started In Naples” filminde Napoli deyince adını anmadan geçmeyi “ayıp” kabul ettiğim Sophia Loren’in versiyonuyla…


Son olarak sözleri Salvatore di Giacomo adlı şaire ait olan ve 1885 yılında bestelenmiş,  Canzone Napoletana’nın en anlamlı örneklerinden “Era de Maggio” adlı aşk şarkısıyla konumu bitiriyorum… Bu şarkının da hem bir klasik versiyonunu hem de ünlü Napoli şarkılarını “Noapolis” adlı muhteşem bir albümde kendi yorumuyla toparlamış olan İsrailli Noa’nın yorumuyla paylaşıyorum…


BENGİ IŞIL GÖKTÜRK
DAYANAMADIM…! BONUS TRACK







1 yorum: