14 Aralık 2012 Cuma

İSTİKAMET TORTUGUERO ULUSAL PARKI, KOSTA RİKA


Taa Kosta Rika’ya kadar gezmeye gelmiş insanların artık ihtiyaçları değil, beklentileri vardır. Bir şeye ihtiyacı olan insanın tek derdi, bu ihtiyacı tatmin etmektir. Tatmin olmuş insan düşünür, düşündükçe beklentiye girer ve soru sorar. Soru sordukça öğrenmek ister ve öğrenmek istedikçe de seyahat eder. Seyahat ettikçe sorularına cevap bulur ancak bu sırada ortaya hep yeni sorular çıkar.

“Hayat gerçekten Yin-Yang’da vurgulandığı üzere bir dengeler unsuru mudur?”

Başparmağının tırnağına dikkatlice bak, oraya bakınca diğer parmaklarını görebiliyor musun? İnsan gözü sadece 1cm2’lik alanı algılayabilirken, karşısında uzayıp giden 4000 km’lik ufku nasıl anlayabilir? Rastgele noktalara bakıp araları hayal gücüyle doldurmaya alışmış beynin ilettiklerine ne kadar güvenebilirsin? Doğa bu kadar çeşitliyken, doğanın içinde ufacık kalmış bir şeyi beynine komut vermezsen, zavallı neyi görmesi gerektiğini nasıl bilecek? Doğaya nasıl bakman gerektiği işte tam da burada yatıyor: “Gördüğümüz dünya, aslında bizi çevreleyen dünyanın sadece küçücük bir fraksiyonu…”

Sizin ülkenizde dört mevsim var, dolayısıyla ağaçlar ve bitkiler yenilenmek üzere ilkbaharda çiçek açıyorlar. Oysa benim ülkemde sonsuz bir ilkbahar var ve doğanın kendini yenilemesi aralıksız devam ediyor. Oysa 22km boyunca içinden geçeceğimiz ve tam 6000 bitki-ağaç çeşidine ev sahipliği yapan Braulio Carrillo Ulusal Parkında 5 çeşit çiçek görmeye çalışın ve sadece 1 hayvan gösterin bana… Göremezsiniz ve gösteremezsiniz.

“Hayat gerçekten de bir dengeler unsuru mudur?”

Göremezsiniz çünkü biz insanlar renk körüyüz. Sadece mavi, kırmızı ve sarı rengi görürüz. Bu konuda kadınlar görme yeteneklerine “magenta”yı da ekleyerek, çiçekleri daha çok sevme, giyimde renk kombinasyonları yapma gibi erkeklerde (genelde) olmayan zarif öğeler eklerler yapılarına. O yüzdendir ki bir ara renk olan yeşil üzerindeki diğer renkleri algılayamıyoruz. Oysa ki oradalar, fotosentez yapıyorlar, yaşıyorlar… ancak biz göremiyoruz! Hayvanlar konusuna gelince de: Doğal park korunduğundan ve hayvanlar için yeterince besin kaynağı park içerisinde bulunduğundan dolayı hiçbir hayvan otoyol kenarına gelip kendini gösterme ihtiyacı duymuyor. Oysa ki birazdan korunan alandan çıkıp, yerleşim olan alana girdiğimizde onları görmeye başlayacağız. Yıktığımız, habitatlarını yok ettiğimiz ve insanoğlu olarak doğaya her türlü kötülüğü yaptığımız için yaşayacak yer bulamayan hayvanlar, otoyolun kenarına kadar geliyorlar…

Büyükbabam mutlu olmak için iki şeyin cevabını bulman gerekir derdi: Birincisi “Büyüyünce ne olacaksın?” ve ikincisi “Ne kadar yeterli?” Ne kadarın yeterli olduğunun cevabını verebilen bir insan, birinci sorunun cevabını da 12’den vurduysa, her sabah kalktığında sevdiği şeyi yapmanın mutluluğuyla yaşamına devam edebilecektir.

“Dengelerin birleşimi gerçekten de hayatı hayat yapan unsur mudur?”

İşte orada! Hadi inin araçtan. Cecropia ağacı üzerinde ama ne kadar da yere yakın. Tembel hayvan! (İngilizce: Sloth, İspanyolca: Perezoso) Latince ve Yunanca sınıflandırılmasında kullanılan terim “yaprak yiyen” anlamına gelir. Otla beslenen bütün hayvanlar gibi hareketleri yavaştır. Ancak bunlar tüm memeliler arasında en yavaş hareket eden hayvanlar olarak bilinirler. Günde 15-18 saat arası uyurlar. Pek fazla yemez ve su da içmezler, bu yüzden doğaya en az zararı olan hayvanlar olarak tanınırlar. Vatanları Orta ve Güney Amerika’nın yağmur ormanlarıdır. Keskin pençeleri sayesinde dalların üzerinde tersine doğru asılı bir şekilde yaşarlar. Düşünsenize onları yerde görmek için ya başka bir ağaca tırmanmalarını beklemek, ya da boşaltım ihtiyacını görmesi için bir hafta zaman geçmesini beklemek gerekir! Sürekli ters asılı oldukları için, iç organlarının yerleri bile diğer memelilerden farklıdır. Hatta tüyleri de ters yöne uzar. O kadar şeker görünüyorlar ki belki bu yüzden İngilizce ve İspanyolca “serseri” diyorlar ona…

Hadi şimdi devam edelim. Daha önümüzde kilometrelerce uzayıp gidecek muz tarlaları var. Biliyorsun değil mi, muz Kosta Rika’ya özgü bir ağaç değildir, Asya’dan getirilmiştir. Hani şu meşhur hikaye: Kosta Rika’ya ilk defa kahve getirilip, burada yetiştirildikten ve export malı haline getirildikten sonra iki şeye ihtiyaç duyuldu. Yetiştirildiği yüksek iç bölgelerden kıyılara taşıyacak bir demiryolu ağı ve uzaklara götürecek gemilere yüklenmesi için bir liman. Karayip kıyısındaki Limon’un derin rıhtımı gerekli liman için idealdi. Ancak içerilerden kıyıya doğru uzanan toprak sık ormanlar ve bataklıklarla kaplıydı. Amerikalı bir demiryolu patronunun yeğeni olan Minor Keith projeyi aldı ancak sonuç tam bir felaketti. Elverişsiz coğrafyada hastalıklardan dolayı önce Kosta Rika’lı işçiler yerlerini Amerikalı tutuklulara, onlar yerlerini Çinli hizmetkarlara ve onlar da en sonunda yerlerini Jameika’lı azatlı kölelere bıraktılar. O yüzden Karayip kıyısında yaşayanların çoğu siyahtır.

Hükümetin de büyük katkılarıyla Minor Keith en sonunda demiryolu hattını açmayı başardı ancak zaferi “koskocaman bir ekonomik kayıptı”. Ne demiştik en başta: “Gördüğümüz dünya aslında etrafımızda bizi saran dünyanın sadece bir fraksiyonudur.” Keith demiryolu hattı boyunca çalışanlara ucuz gıda olsun diye muz ağaçları diktirmişti. Yatırımının bir kısmını kurtarmak amacıyla ilk defa New Orleans’a muz ihraç etti. Tüketiciler bu uzun sarı meyve için çılgına döndüler! 20. Yy başında muz ihracatı, kahve ihracatını geçmişti ve Keith kendine koskoca bir “muz imparatorluğu” yaratmıştı. En sonunda başka bir Amerikalıyla ünlü “United Fruit Company”yi kurdu… Görüyorsun ya, sadece bir fraksiyon!

Karayolu buraya kadar. Haydi, buradan sonrası tekneyle. Önce nehir boyunca hızla gideceğiz 45 dakika kadar ve sonra usul usul Karayip Denizine paralel uzanan kanallardan süzülerek geçeceğiz. Bak orada ünlü beyaz suratlı capuchin maymunu. Yeni Dünyanın en akıllı maymun tipidir. Hareketleri çok atiktir. Diğer tarafta gördüğün siyah suratlı maymunlar ise Yeni Dünyanın en büyük maymun tipi olan howler’dır. Sadece ot yer o yüzden hareketleri daha yavaştır. Seslerini duyabiliyor musun?

İguanalardan turuncu olanı erkek, yeşilliğin içinde koyu yeşil tonuyla kendini saklayan ise dişi. Bu ormanda dişiler hep erkek hayvanın en parlağını arar… Bak orada bir basilisk, görebildin mi? Nasıl bir kitabın sayfalarını okurken bilmediğin bir kelimeyle ilk defa karşılaştığında duraksarsan, orman ile ilk tanıştığında da durum aynıdır. O kelimeyi daha çok görmeye başladığında artık tanır ve seçersin. İşte orman da aynen böyledir. Bu zavallı basilisk burada kendini kamufle ederken, Avrupa hikayelerinde binlerce yıl yaşayabilen, zehirli dişleriyle öldüren efsanevi bir canavardır. Kilise gorgolalarında kötü ruhları korkutsun diye koydukları imgelerden bir tanesi de O’dur. Oysa burada ne kadar da doğanın sadece masum bir parçası. Bak orada bir timsah, hayır hayır cayman daha kısa olur ve ayrıca dişleri içeridedir. Kaçırma bak orada bir nehir kaplumbağası.

Tortuguero’ya yapılan hiçbir gezi Karayip Kıyısına yürümeden tamamlanamaz. Bak ne anlatıcam sana: Amerika’nın kasırga dönemi olan Temmuz-Kasım ayları arasında, Kosta Rika’da doğal bir fenomen oluşur ve kasırga saat yönünün tersine dönmeye başlayarak bizim kıyılarımızı vurmaz. Onun yerine kuzeye, Nicaragua ve Meksika’ya çıkar. Burası korunaklı ve kumu da siyah olduğu için deniz kaplumbağaları gelir ve buraya yumurtalarını bırakırlar o dönemde. Deniz kaplumbağası dünyada en çok evrim geçrimiş hayvandır. Bu evrim o kadar büyüktür ki düşünsene, doğduklarında nereye gideceklerini, ne yapacaklarını, ne yiyeceklerini, neyin zararlı, neyin yararlı olduğunu bilirler. Doğduklarında anneleri yoktur artık yanlarında ve tek başlarına okyanusa doğru bir maratona başlarlar.

“Hayat gerçekten de bir dengeler unsuru mudur?”

Hayat bizim 1cm2’lik perspektifimizden algılayabileceğimizden çok daha ötedir. Doğa en ileri felsefeden bile üstündür. Doğaya baktığınızda birçok yerde; deniz kabuklarında, yapraklarda, doğa olaylarında, dalgalarda vb; gördüğümüz bir şey vardır: logaritmik spiral. Hayat aynen bu logaritmik spiraller gibi devamlı süregelen bir evrimdir… kimsenin aklının ermediği!
DOĞAYA SAYGI GÖSTER, EGONU ÖLDÜR!
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder