Taa Kosta Rika’ya kadar gezmeye gelmiş
insanların artık ihtiyaçları değil, beklentileri vardır. Bir şeye ihtiyacı olan
insanın tek derdi, bu ihtiyacı tatmin etmektir. Tatmin olmuş insan düşünür,
düşündükçe beklentiye girer ve soru sorar. Soru sordukça öğrenmek ister ve
öğrenmek istedikçe de seyahat eder. Seyahat ettikçe sorularına cevap bulur
ancak bu sırada ortaya hep yeni sorular çıkar.
“Hayat gerçekten Yin-Yang’da vurgulandığı
üzere bir dengeler unsuru mudur?”
Başparmağının tırnağına dikkatlice bak, oraya
bakınca diğer parmaklarını görebiliyor musun? İnsan gözü sadece 1cm2’lik alanı
algılayabilirken, karşısında uzayıp giden 4000 km’lik ufku nasıl anlayabilir?
Rastgele noktalara bakıp araları hayal gücüyle doldurmaya alışmış beynin
ilettiklerine ne kadar güvenebilirsin? Doğa bu kadar çeşitliyken, doğanın
içinde ufacık kalmış bir şeyi beynine komut vermezsen, zavallı neyi görmesi
gerektiğini nasıl bilecek? Doğaya nasıl bakman gerektiği işte tam da burada
yatıyor: “Gördüğümüz dünya, aslında bizi çevreleyen dünyanın sadece küçücük bir
fraksiyonu…”
Sizin ülkenizde dört mevsim var, dolayısıyla
ağaçlar ve bitkiler yenilenmek üzere ilkbaharda çiçek açıyorlar. Oysa benim
ülkemde sonsuz bir ilkbahar var ve doğanın kendini yenilemesi aralıksız devam
ediyor. Oysa 22km boyunca içinden geçeceğimiz ve tam 6000 bitki-ağaç çeşidine
ev sahipliği yapan Braulio Carrillo Ulusal Parkında 5 çeşit çiçek görmeye
çalışın ve sadece 1 hayvan gösterin bana… Göremezsiniz ve gösteremezsiniz.
“Hayat gerçekten de bir dengeler unsuru
mudur?”
Göremezsiniz çünkü biz insanlar renk körüyüz.
Sadece mavi, kırmızı ve sarı rengi görürüz. Bu konuda kadınlar görme
yeteneklerine “magenta”yı da ekleyerek, çiçekleri daha çok sevme, giyimde renk
kombinasyonları yapma gibi erkeklerde (genelde) olmayan zarif öğeler eklerler
yapılarına. O yüzdendir ki bir ara renk olan yeşil üzerindeki diğer renkleri
algılayamıyoruz. Oysa ki oradalar, fotosentez yapıyorlar, yaşıyorlar… ancak biz
göremiyoruz! Hayvanlar konusuna gelince de: Doğal park korunduğundan ve
hayvanlar için yeterince besin kaynağı park içerisinde bulunduğundan dolayı
hiçbir hayvan otoyol kenarına gelip kendini gösterme ihtiyacı duymuyor. Oysa ki
birazdan korunan alandan çıkıp, yerleşim olan alana girdiğimizde onları görmeye
başlayacağız. Yıktığımız, habitatlarını yok ettiğimiz ve insanoğlu olarak
doğaya her türlü kötülüğü yaptığımız için yaşayacak yer bulamayan hayvanlar,
otoyolun kenarına kadar geliyorlar…
Büyükbabam mutlu olmak için iki şeyin
cevabını bulman gerekir derdi: Birincisi “Büyüyünce ne olacaksın?” ve ikincisi “Ne
kadar yeterli?” Ne kadarın yeterli olduğunun cevabını verebilen bir insan,
birinci sorunun cevabını da 12’den vurduysa, her sabah kalktığında sevdiği şeyi
yapmanın mutluluğuyla yaşamına devam edebilecektir.
“Dengelerin birleşimi gerçekten de hayatı
hayat yapan unsur mudur?”
İşte orada! Hadi inin araçtan. Cecropia ağacı
üzerinde ama ne kadar da yere yakın. Tembel hayvan! (İngilizce: Sloth,
İspanyolca: Perezoso) Latince ve Yunanca sınıflandırılmasında kullanılan terim “yaprak
yiyen” anlamına gelir. Otla beslenen bütün hayvanlar gibi hareketleri yavaştır.
Ancak bunlar tüm memeliler arasında en yavaş hareket eden hayvanlar olarak
bilinirler. Günde 15-18 saat arası uyurlar. Pek fazla yemez ve su da içmezler,
bu yüzden doğaya en az zararı olan hayvanlar olarak tanınırlar. Vatanları Orta
ve Güney Amerika’nın yağmur ormanlarıdır. Keskin pençeleri sayesinde dalların
üzerinde tersine doğru asılı bir şekilde yaşarlar. Düşünsenize onları yerde
görmek için ya başka bir ağaca tırmanmalarını beklemek, ya da boşaltım
ihtiyacını görmesi için bir hafta zaman geçmesini beklemek gerekir! Sürekli
ters asılı oldukları için, iç organlarının yerleri bile diğer memelilerden
farklıdır. Hatta tüyleri de ters yöne uzar. O kadar şeker görünüyorlar ki belki
bu yüzden İngilizce ve İspanyolca “serseri” diyorlar ona…
Hadi şimdi devam edelim. Daha önümüzde
kilometrelerce uzayıp gidecek muz tarlaları var. Biliyorsun değil mi, muz Kosta
Rika’ya özgü bir ağaç değildir, Asya’dan getirilmiştir. Hani şu meşhur hikaye:
Kosta Rika’ya ilk defa kahve getirilip, burada yetiştirildikten ve export malı
haline getirildikten sonra iki şeye ihtiyaç duyuldu. Yetiştirildiği yüksek iç
bölgelerden kıyılara taşıyacak bir demiryolu ağı ve uzaklara götürecek gemilere
yüklenmesi için bir liman. Karayip kıyısındaki Limon’un derin rıhtımı gerekli
liman için idealdi. Ancak içerilerden kıyıya doğru uzanan toprak sık ormanlar
ve bataklıklarla kaplıydı. Amerikalı bir demiryolu patronunun yeğeni olan Minor
Keith projeyi aldı ancak sonuç tam bir felaketti. Elverişsiz coğrafyada
hastalıklardan dolayı önce Kosta Rika’lı işçiler yerlerini Amerikalı
tutuklulara, onlar yerlerini Çinli hizmetkarlara ve onlar da en sonunda yerlerini
Jameika’lı azatlı kölelere bıraktılar. O yüzden Karayip kıyısında yaşayanların
çoğu siyahtır.
Hükümetin de büyük katkılarıyla Minor Keith
en sonunda demiryolu hattını açmayı başardı ancak zaferi “koskocaman bir
ekonomik kayıptı”. Ne demiştik en başta: “Gördüğümüz dünya aslında etrafımızda
bizi saran dünyanın sadece bir fraksiyonudur.” Keith demiryolu hattı boyunca
çalışanlara ucuz gıda olsun diye muz ağaçları diktirmişti. Yatırımının bir
kısmını kurtarmak amacıyla ilk defa New Orleans’a muz ihraç etti. Tüketiciler
bu uzun sarı meyve için çılgına döndüler! 20. Yy başında muz ihracatı, kahve
ihracatını geçmişti ve Keith kendine koskoca bir “muz imparatorluğu”
yaratmıştı. En sonunda başka bir Amerikalıyla ünlü “United Fruit Company”yi
kurdu… Görüyorsun ya, sadece bir fraksiyon!
Karayolu buraya kadar. Haydi, buradan sonrası
tekneyle. Önce nehir boyunca hızla gideceğiz 45 dakika kadar ve sonra usul usul
Karayip Denizine paralel uzanan kanallardan süzülerek geçeceğiz. Bak orada ünlü
beyaz suratlı capuchin maymunu. Yeni Dünyanın en akıllı maymun tipidir.
Hareketleri çok atiktir. Diğer tarafta gördüğün siyah suratlı maymunlar ise
Yeni Dünyanın en büyük maymun tipi olan howler’dır. Sadece ot yer o yüzden
hareketleri daha yavaştır. Seslerini duyabiliyor musun?
İguanalardan turuncu olanı erkek, yeşilliğin
içinde koyu yeşil tonuyla kendini saklayan ise dişi. Bu ormanda dişiler hep
erkek hayvanın en parlağını arar… Bak orada bir basilisk, görebildin mi? Nasıl
bir kitabın sayfalarını okurken bilmediğin bir kelimeyle ilk defa
karşılaştığında duraksarsan, orman ile ilk tanıştığında da durum aynıdır. O
kelimeyi daha çok görmeye başladığında artık tanır ve seçersin. İşte orman da
aynen böyledir. Bu zavallı basilisk burada kendini kamufle ederken, Avrupa
hikayelerinde binlerce yıl yaşayabilen, zehirli dişleriyle öldüren efsanevi bir
canavardır. Kilise gorgolalarında kötü ruhları korkutsun diye koydukları
imgelerden bir tanesi de O’dur. Oysa burada ne kadar da doğanın sadece masum
bir parçası. Bak orada bir timsah, hayır hayır cayman daha kısa olur ve ayrıca
dişleri içeridedir. Kaçırma bak orada bir nehir kaplumbağası.
Tortuguero’ya yapılan hiçbir gezi Karayip
Kıyısına yürümeden tamamlanamaz. Bak ne anlatıcam sana: Amerika’nın kasırga
dönemi olan Temmuz-Kasım ayları arasında, Kosta Rika’da doğal bir fenomen
oluşur ve kasırga saat yönünün tersine dönmeye başlayarak bizim kıyılarımızı
vurmaz. Onun yerine kuzeye, Nicaragua ve Meksika’ya çıkar. Burası korunaklı ve
kumu da siyah olduğu için deniz kaplumbağaları gelir ve buraya yumurtalarını
bırakırlar o dönemde. Deniz kaplumbağası dünyada en çok evrim geçrimiş
hayvandır. Bu evrim o kadar büyüktür ki düşünsene, doğduklarında nereye gideceklerini,
ne yapacaklarını, ne yiyeceklerini, neyin zararlı, neyin yararlı olduğunu
bilirler. Doğduklarında anneleri yoktur artık yanlarında ve tek başlarına
okyanusa doğru bir maratona başlarlar.
“Hayat gerçekten de bir dengeler unsuru
mudur?”
Hayat bizim 1cm2’lik perspektifimizden
algılayabileceğimizden çok daha ötedir. Doğa en ileri felsefeden bile üstündür.
Doğaya baktığınızda birçok yerde; deniz kabuklarında, yapraklarda, doğa
olaylarında, dalgalarda vb; gördüğümüz bir şey vardır: logaritmik spiral. Hayat
aynen bu logaritmik spiraller gibi devamlı süregelen bir evrimdir… kimsenin
aklının ermediği!
DOĞAYA SAYGI GÖSTER, EGONU ÖLDÜR!
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder