Bugün çok
güzel olacak diye uyanmıştım! Tarih her zaman heyecanlandırmıştır beni… Midibüsümüzün
içerisinde Panama Railroad demiryolu hattına paralel bir şekilde ilerlerken ve
o vagonların koca koca tankerlere nasıl hummalı bir çalışmayla eşlik
ettiklerini izlerken bir an kendimden geçmişim. İşte Kanal Alanına geldik bile!
Buradan her yıl yaklaşık 14.000 gemi geçmekte ve daha da ilginci dünyanın her
bir tarafında yapılan gemiler, Panama Kanalı’nın kilitlerinin boyutlarına göre
inşa edilmekte, yani: 305metre boyunda ve 33.5 metre eninde...
Amerikalar”arası”
ve Okyanuslar”ortası” kalan bu kıstağa bir kanal açma fikri taa 16.yy Şarlken
İspanyası’nda ortaya çıkmıştı. Ancak olayı gerçekleştirecek olan ilk kontrat,
Fransızlara Kolombiya Hükümeti tarafından 1878’de gönderilmişti. Fransızlar
henüz inşa etmiş oldukları Süveyş Kanalı’nın (1869) başarısı ile sarhoş olmuş
haldeydiler. Nasıl olmasınlar ki? O kanal sayesinde deniz ticaretinin çok
önemli bir kısmı Asya-Avrupa arası seferlerinde Afrika Kıtası’nı dönmeden, öyle
ya da böyle sıcak denizlere girecekti. Akdeniz yüzyıllar sonra tekrar ticarette
kaybettiği itibarı kazanmıştı.
Süveyş
Kanalı’nın ünlü mühendisi Ferdinand de Lesseps’e götürülmüştü teklif… Bir an
çok uzaklara gittim zihnimde ve Mısır’da yaptığım yolculukları hatırladım.
Karayolundan Süveyş Kanalı’na doğru yaklaşırken o koskoca çölün ortasında
seviye farkından dolayı gemileri sanki çöl kumu üzerinde seyrediyorlarmış gibi
görürdük! Fantastik bir görüntü olurdu bu… Algı işte! Hemen hikayeler gelirdi
aklıma: Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’nın ünlü İtalyan besteci Verdi’ye Süveyş
Kanalı’nın açılışı için vermiş olduğu opera eseri siparişi ve ortaya ünlü “Aida”nın
çıkışı… Fransız İmparatoru III. Napoleon’un eşi İmparatoriçe Eugénie de Montijo’nun
onur konuğu oluşu ve L’Aigle adlı Kraliyet Yatıyla kanaldan geçişi… Yolculuğu
sırasında İstanbul’a da uğraması ve 3 günlük misafirliğini, 3 aya uzatınca bol
bol saray dedikodularına mahal vermesi…
Ancak bu
sefer yanılmıştı Lesseps! Süveyş üzerinde hiç “kilit” kullanmadan kanal projesini
tamamlamıştı ancak deniz seviyesinden yüksekliği 26metre olan Gatun Gölü’ne
kilit inşa etmeden ulaşmak mümkün olmayacaktı. Her ne kadar kurduğu şirketin
sermayesi 300 Milyon Dolara ulaşsa da ve Paris’ten de maddi destek alsa da,
bölgenin jeolojisini ve hidrolojisini yeterince incelememişlerdi. Eski dostlar;
sivrisinekler, nem, sıcak, sarı humma, sıtma vb; yine peşlerini bırakmayacak ve
yanlarında 22000 bin canı öbür dünyaya götüreceklerdi. Boşuna bölge şartlarının
o kadar da fena olmadığını ispat etmeye kalktı tüm ailesini Panama’ya götürerek
Lesseps. Sonunda tüm ailesini de bu topraklara kurban verecekti. 1881-1890
yılları böyle facialarla dolu geçti ve en sonunda şirket battı. Fransızlar
kanal projesinden çekildiler.
Fransızların
çekilişi Amerikalılar için eşi bulunmaz bir “iş (business)” fırsatıydı. Zaten
konunun hassasiyetinin hep farkındaydılar ve hatta Nicaragua’da başka bir kanal
açmanın peşindeydiler ne zamandır. Bölgede uğradıkları korkunç hezimet
sonrasında Fransızlar yatırımlarını Amerikalılara satmaya hazırlardı. Ancak bu
yapbozda ABD’nin planına uymayan bir etken vardı: Kolombiya… Bu satışa tamamen
karşıydı ve Panama o tarihte hala Kolombiya’nın bir eyaletiydi. Ancak bu durum fazla
sürmeyecekti. Bölge siyasetine ABD’nin karışmaya başlamasıyla devrimci
görünüşlü bir askeri darbe ile Panama birdenbire 3 Kasım 1903’te Büyük
Kolombiya’dan ayrılmıştır. Alelacele bu ülkeyi ilk tanıyan devlet de ABD
olmuştur… Biz filmi buradan itibaren geriye sarmıştık. Şimdi ise ilerletme
zamanı…
Yeni kurulan
ülkenin para birimi Amerikan Doları ile bire bir eşitlendi ta ilk andan
itibaren. Hala günümüzde USD kullanılıyor ülkede. Hatırı kalmasın diye kendi
bozuk paralarını basıyorlar, adı da “Balboa”…! Bilmem bir yerden tanıdık
geliyor mu? Kolombiya her ne kadar bölgeye askeri güç gönderse de, ABD
Donanması karşısında pek bir şey yapamıyor. Panama’yı ancak 1921’de tanıyor ve
olayı telafi etmek üzere ABD hükümeti Kolombiya’ya gülünç bir rakam olan 25
Milyon Dolar veriyor. Her zamanki kötü koşullara rağmen 1904’te başlayan
çalışma, 1914’te bitiriliyor ve o yılın 15 Ağustos’unda Kanaldan ilk gemi
geçiyor…
Panama Şehri’ne
en yakın kilit sistemi olan Miraflores Locks’a gidiyoruz biz de. 5 Katlı gözlem
terasının en üst katına çıkıyoruz ve devasa bir geminin seviye indirme havuzuna
alınışına tanık oluyoruz. Bunun benim için inanılmaz heyecan veren bir deneyim
olduğunu mutlaka belirtmem lazım. Çünkü gözümün önündeki teknoloji ve
mühendislik harikası tek kelimeyle insanın nefesini kesiyor. 300metrelik
gemiler kilit havuzlarında 8’er metre yükseltiliyorlar ya da aşağı
indiriliyorlar. Bu seviye havuzları 3’er tane, Karayip tarafındakiler peş peşe,
Pasifik tarafındakiler ise 2 kademe + 1 kademe olarak inşa edilmişler. Tamamen
hidrolik şekilde işlediği için suyun varlığı son derece önemli. Bu yüzdendir ki
kanalın çevresindeki yağmur ormanları koruma altına alınmış ve bu ormanlara
gözü gibi bakmakta Panama Hükümeti.
Gözlem Merkezini
gezerken kanalla ilgili bir takım teknik bilgiler, bunun yanında bir takım da
ilginç bilgiler alıyoruz. Mesela geminin ağırlığına göre tespit edilen geçiş
ücretinin ortalama 30000USD civarında olduğunu… Geçiş ücreti azami rekorunun
2001’de 200000USD ödeyerek geçen Fransız Kruvaziyeri Infinity’ye, asgari
rekorun ise 1928 yılında 0.36USD ödeyerek 10 gün boyunca kanalı yüzerek geçen
Richard Halliburton’a ait olduğunu! Kanalın 24 saat çalıştığını ve halihazırda
kullanılan kilit sistemlerine paralel, tek kademeli ve sürgülü kapak sistemi
kullanarak açılacak başka bir kilit sisteminin inşa edildiğini, dünyada Pilot’un
geminin bütün kontrolünü ele aldığı tek kanal olduğunu yine Gözlem Merkezinde
öğreniyoruz…
Benim için
gezinin en büyüleyici kısmı ise şimdi başlıyordu. Can yeleklerimizi taktık ve
bir hız motoruyla kanal alanına daldık. Devasa tankerlerin, taş kırıcıların,
boru hattının yanından geçiyorduk. Yarım saat kadar ilerledikten sonra sakin
bir bölgeye geldik ve burada Capuchin maymunu, iguana, cayman, howler maymunu
gibi hayvanlar görmeye başladık. Bu yoğun cangılın biraz ötesinde makro bir
ticaret ağı dönmekteydi, berisinde ise biz doğa ananın kucağında birazdan
peşimize düşecek yerlileri düşünüyorduk belki de…!
C’EST FINI…
DİPNOT: Peki
Amerikalılar Kanalın yönetimini kaç yıl ellerinde tuttular diye sorduğunuzu
duyar gibiyim… Neredeyse bir asır…! 1999 yılında ABD Panama’daki askeri
üslerini kapatıyor ve nihayet kanal yönetimi (ve gelirleri) Panama’ya geçiyor…
BENGİ IŞIL
GÖKTÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder