27 Aralık 2012 Perşembe

OKYANUSLAR ARASINDAKİ KISTAK: PANAMA BÖLÜM II


Bugün çok güzel olacak diye uyanmıştım! Tarih her zaman heyecanlandırmıştır beni… Midibüsümüzün içerisinde Panama Railroad demiryolu hattına paralel bir şekilde ilerlerken ve o vagonların koca koca tankerlere nasıl hummalı bir çalışmayla eşlik ettiklerini izlerken bir an kendimden geçmişim. İşte Kanal Alanına geldik bile! Buradan her yıl yaklaşık 14.000 gemi geçmekte ve daha da ilginci dünyanın her bir tarafında yapılan gemiler, Panama Kanalı’nın kilitlerinin boyutlarına göre inşa edilmekte, yani: 305metre boyunda ve 33.5 metre eninde...

Amerikalar”arası” ve Okyanuslar”ortası” kalan bu kıstağa bir kanal açma fikri taa 16.yy Şarlken İspanyası’nda ortaya çıkmıştı. Ancak olayı gerçekleştirecek olan ilk kontrat, Fransızlara Kolombiya Hükümeti tarafından 1878’de gönderilmişti. Fransızlar henüz inşa etmiş oldukları Süveyş Kanalı’nın (1869) başarısı ile sarhoş olmuş haldeydiler. Nasıl olmasınlar ki? O kanal sayesinde deniz ticaretinin çok önemli bir kısmı Asya-Avrupa arası seferlerinde Afrika Kıtası’nı dönmeden, öyle ya da böyle sıcak denizlere girecekti. Akdeniz yüzyıllar sonra tekrar ticarette kaybettiği itibarı kazanmıştı.

Süveyş Kanalı’nın ünlü mühendisi Ferdinand de Lesseps’e götürülmüştü teklif… Bir an çok uzaklara gittim zihnimde ve Mısır’da yaptığım yolculukları hatırladım. Karayolundan Süveyş Kanalı’na doğru yaklaşırken o koskoca çölün ortasında seviye farkından dolayı gemileri sanki çöl kumu üzerinde seyrediyorlarmış gibi görürdük! Fantastik bir görüntü olurdu bu… Algı işte! Hemen hikayeler gelirdi aklıma: Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’nın ünlü İtalyan besteci Verdi’ye Süveyş Kanalı’nın açılışı için vermiş olduğu opera eseri siparişi ve ortaya ünlü “Aida”nın çıkışı… Fransız İmparatoru III. Napoleon’un eşi İmparatoriçe Eugénie de Montijo’nun onur konuğu oluşu ve L’Aigle adlı Kraliyet Yatıyla kanaldan geçişi… Yolculuğu sırasında İstanbul’a da uğraması ve 3 günlük misafirliğini, 3 aya uzatınca bol bol saray dedikodularına mahal vermesi…

Ancak bu sefer yanılmıştı Lesseps! Süveyş üzerinde hiç “kilit” kullanmadan kanal projesini tamamlamıştı ancak deniz seviyesinden yüksekliği 26metre olan Gatun Gölü’ne kilit inşa etmeden ulaşmak mümkün olmayacaktı. Her ne kadar kurduğu şirketin sermayesi 300 Milyon Dolara ulaşsa da ve Paris’ten de maddi destek alsa da, bölgenin jeolojisini ve hidrolojisini yeterince incelememişlerdi. Eski dostlar; sivrisinekler, nem, sıcak, sarı humma, sıtma vb; yine peşlerini bırakmayacak ve yanlarında 22000 bin canı öbür dünyaya götüreceklerdi. Boşuna bölge şartlarının o kadar da fena olmadığını ispat etmeye kalktı tüm ailesini Panama’ya götürerek Lesseps. Sonunda tüm ailesini de bu topraklara kurban verecekti. 1881-1890 yılları böyle facialarla dolu geçti ve en sonunda şirket battı. Fransızlar kanal projesinden çekildiler.

Fransızların çekilişi Amerikalılar için eşi bulunmaz bir “iş (business)” fırsatıydı. Zaten konunun hassasiyetinin hep farkındaydılar ve hatta Nicaragua’da başka bir kanal açmanın peşindeydiler ne zamandır. Bölgede uğradıkları korkunç hezimet sonrasında Fransızlar yatırımlarını Amerikalılara satmaya hazırlardı. Ancak bu yapbozda ABD’nin planına uymayan bir etken vardı: Kolombiya… Bu satışa tamamen karşıydı ve Panama o tarihte hala Kolombiya’nın bir eyaletiydi. Ancak bu durum fazla sürmeyecekti. Bölge siyasetine ABD’nin karışmaya başlamasıyla devrimci görünüşlü bir askeri darbe ile Panama birdenbire 3 Kasım 1903’te Büyük Kolombiya’dan ayrılmıştır. Alelacele bu ülkeyi ilk tanıyan devlet de ABD olmuştur… Biz filmi buradan itibaren geriye sarmıştık. Şimdi ise ilerletme zamanı…

Yeni kurulan ülkenin para birimi Amerikan Doları ile bire bir eşitlendi ta ilk andan itibaren. Hala günümüzde USD kullanılıyor ülkede. Hatırı kalmasın diye kendi bozuk paralarını basıyorlar, adı da “Balboa”…! Bilmem bir yerden tanıdık geliyor mu? Kolombiya her ne kadar bölgeye askeri güç gönderse de, ABD Donanması karşısında pek bir şey yapamıyor. Panama’yı ancak 1921’de tanıyor ve olayı telafi etmek üzere ABD hükümeti Kolombiya’ya gülünç bir rakam olan 25 Milyon Dolar veriyor. Her zamanki kötü koşullara rağmen 1904’te başlayan çalışma, 1914’te bitiriliyor ve o yılın 15 Ağustos’unda Kanaldan ilk gemi geçiyor…

Panama Şehri’ne en yakın kilit sistemi olan Miraflores Locks’a gidiyoruz biz de. 5 Katlı gözlem terasının en üst katına çıkıyoruz ve devasa bir geminin seviye indirme havuzuna alınışına tanık oluyoruz. Bunun benim için inanılmaz heyecan veren bir deneyim olduğunu mutlaka belirtmem lazım. Çünkü gözümün önündeki teknoloji ve mühendislik harikası tek kelimeyle insanın nefesini kesiyor. 300metrelik gemiler kilit havuzlarında 8’er metre yükseltiliyorlar ya da aşağı indiriliyorlar. Bu seviye havuzları 3’er tane, Karayip tarafındakiler peş peşe, Pasifik tarafındakiler ise 2 kademe + 1 kademe olarak inşa edilmişler. Tamamen hidrolik şekilde işlediği için suyun varlığı son derece önemli. Bu yüzdendir ki kanalın çevresindeki yağmur ormanları koruma altına alınmış ve bu ormanlara gözü gibi bakmakta Panama Hükümeti.

Gözlem Merkezini gezerken kanalla ilgili bir takım teknik bilgiler, bunun yanında bir takım da ilginç bilgiler alıyoruz. Mesela geminin ağırlığına göre tespit edilen geçiş ücretinin ortalama 30000USD civarında olduğunu… Geçiş ücreti azami rekorunun 2001’de 200000USD ödeyerek geçen Fransız Kruvaziyeri Infinity’ye, asgari rekorun ise 1928 yılında 0.36USD ödeyerek 10 gün boyunca kanalı yüzerek geçen Richard Halliburton’a ait olduğunu! Kanalın 24 saat çalıştığını ve halihazırda kullanılan kilit sistemlerine paralel, tek kademeli ve sürgülü kapak sistemi kullanarak açılacak başka bir kilit sisteminin inşa edildiğini, dünyada Pilot’un geminin bütün kontrolünü ele aldığı tek kanal olduğunu yine Gözlem Merkezinde öğreniyoruz…

Benim için gezinin en büyüleyici kısmı ise şimdi başlıyordu. Can yeleklerimizi taktık ve bir hız motoruyla kanal alanına daldık. Devasa tankerlerin, taş kırıcıların, boru hattının yanından geçiyorduk. Yarım saat kadar ilerledikten sonra sakin bir bölgeye geldik ve burada Capuchin maymunu, iguana, cayman, howler maymunu gibi hayvanlar görmeye başladık. Bu yoğun cangılın biraz ötesinde makro bir ticaret ağı dönmekteydi, berisinde ise biz doğa ananın kucağında birazdan peşimize düşecek yerlileri düşünüyorduk belki de…!

C’EST FINI…

DİPNOT: Peki Amerikalılar Kanalın yönetimini kaç yıl ellerinde tuttular diye sorduğunuzu duyar gibiyim… Neredeyse bir asır…! 1999 yılında ABD Panama’daki askeri üslerini kapatıyor ve nihayet kanal yönetimi (ve gelirleri) Panama’ya geçiyor…

BENGİ IŞIL GÖKTÜRK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder