12 Temmuz 2011 Salı

BİR FLORANSA KAÇAMAĞI ÖYKÜSÜ: FERZAN ÖZPETEK FİLMLERİNİ HEP SEVDİM

Ferzan Özpetek filmlerini hep sevdim… Çünkü dünyada aşkın, sevginin, arkadaşlığın ne kadar “derin” olduğunu işleyen birçok yönetmen var. Ancak bu duyguların aynı zamanda ne kadar “geniş” olduğunu, bu kadar iyi anlatan çok az insan var. Bu kadar geniş, yıllar sonra seni bir rüyanın peşinde koşturacak ya da hiç bilmediğin bir geçmişte hiç bilmediğin duygularla karşılaştıracak ya da sana bir anda materyal tüm değerleri geride bıraktıracak ya da tüm dünyayı karşına aldırtacak kadar “geniş”…
En çok da kurulan masaları, donatılan sofraları sevdim onun filmlerinde. Belki de hangi dili konuşursa konuşsun, en önemli ortak noktası kültürlerin; kare olsun, dikdörtgen olsun, yuvarlak olsun fark etmeksizin, bir masanın etrafında yemek yerken paylaştıkları, hissettikleridir. En iyi Cahil Periler’de gördük bunu, biz de orada olmak istedik… O sofranın, o paylaşımın bir parçası olmak istedik. Ya da 30larındaki Lorenzo ile 40larındaki Davide’nin misafirlerine yemek hazırlarken bir taraftan sosu da biz hazırlamak istedik(Saturno Contro). Antonia 15yıllık eşi Massimo’yu bir kaza sonucu kaybettikten sonra bir şüpheyle “hayatında başka biri daha var mıydı” sorusuna cevap bulduğunda yine o “geniş” kavram çıktı karşımıza(Cahil Periler).  Ya da Lorenzo birdenbire hiç beklenmeksizin öldüğünde arkasından mahvolan Davide’nin çaresiz çığlığını benim gibi dev ekranda izleyen kaç kişinin gözleri dolmuştur… Francesco ile Mehmet’in bir hamamda geçen sürrealist sohbetleri ya da daha önce İstanbul’a hiç gelmemiş Marta’nın bir vapurda okuduğu o mektup içimizi titretmedi mi? En çok da genç Giovanna ile yaşlı Simone’nin “Historia de un Amor” şarkısı eşliğinde kendi iç hesaplarını yaptıkları o dakikalarda karşı pencereden onları izlemeyi istemedik mi…?
Ve tabii ki müzik! Yaptığı her güzel şeyi müzikle zenginleştirerek daha çok duyu organımıza hitap eder duruma getiren Özpetek, film müziği seçimlerinde de olağanüstü! Ma che Freddo Fa, 50Mila, Passione gibi şarkıları defalarca İtalya’da gruplarımla dinlediğimde, filmlerini izlerkenki aynı sıcak duyguları hissediyorum. Ya da Cuore Sacro’nun operasal müziklerinde Irene’nin içindeki değişimi daha iyi kavrıyorum.
Ve vazgeçilmez figüranları Özpetek’in, kanımca Türkiye’nin en iyi entelektüellerinden Serra Yılmaz ve dev müzisyen Sezen Aksu. Onların katkıları olmasaydı, bu filmlerde kesinlikle bir şey eksik kalırdı!
Ferzan Özpetek filmlerini hep sevmişimdir… Ancak bu sefer sinemaya yeni bir filmini izlemeye değil, bavulumu hazırlamış Floransa’ya gidiyorum. Çünkü bir gelenek varmış İtalya’da, başarılı, kendini ispatlamış yönetmenlerden bir opera sahneye koymalarını isterlermiş. Bunu Özpetek’e de teklif etmişler birkaç defa ancak O, çeşitli nedenlerden ötürü daha önce böyle bir projeye soyunmamış. Demek artık vakti geldi ki, opera sanatının asıl doğum yeri olan Floransa’da, Maggio Musicale Fiorentino Tiyatro’sunda aynı adlı İtalya’nın en eski müzik festivalinin açılışına Ferzan Özpetek’in sahneye koyduğu “Aida” yı izlemeye gidiyoruz hem de Zubin Mehta yönetiminde. Aslında bu bir organizasyon, kültür turlarının öncüsü FEST Travel’ın düzenlediği bir gezinin lideri olarak gidiyorum Floransa’ya.
Yanımda 29kişilik, kültür tutkunu seçkin bir grup, içimde bu organizasyonun bir parçası olmanın mutluluğu, varıyoruz tiyatroya… Filmlerde gördüğüm kırmızı halılar, asil kıyafetleriyle atlı korumalar, İtalya’da daha önce de tanık olduğum baş döndürü bir şıklık ve zerafet. Çalışanların 1saatlik grevi sonrası başladı Aida… Aynı sinemasal dil, aynı genişlik ve taa içime işleyen o sesler ve müzik. Ufacık detaylarla kocaman işler yapan Ferzan’ın o tanıdık aurası…! Gerisini zaten basın yazdı… Herşey ama herşey çok güzeldi…
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder