13 Temmuz 2011 Çarşamba

BULUTLARIN GÜNEYİ YUNNAN

Yunnan Çin’in hem coğrafi hem de etnik bakımdan en çeşitli bölgesi. Asya’da çok ender yerler insana böyle bir görsel uyarı sağlar; bir tarafta Tibet dağları, diğer tarafta platolar, düzlükler, tepeler ve hatta sıcak su kaynaklarıyla dolu volkanik bölgeler. Ve bu toprakları sulayan efsanevi nehirler; Yangtze, Mekong ve Nu… Daha da ilginci bu nehirlerin yörede birbirine paralel akmaları ve bu yüzden paralel oldukları alanın tümünün UNESCO tarafından doğal miras listesine alınması! En güneyinde yarı-tropik ormanları aştınız mı ver elini Laos, Myanmar ve Vietnam! Çin’in başka hiçbir yerinde flora ve fauna bu kadar çeşitli değildir. Yunnan’a özgü 15.000çeşit bitki ve çiçek vardır ve ünlü açelyası tam 450çeşittir!
Belki de en önemlisi; Çin’de kabul edilmiş 56 etnik azınlık gruptan 25 tanesinin Yunnan’da yaşaması. Yunnan, doğudan Han kültürünün, kuzeybatıdan Tibet etkilerinin ve güneydoğu Asya’nın zengin kültür birikiminin bir araya gelip harmanlandığı görkemli bir mozaik! Ayrıca Çin’de karşılaşacağınız en rahat, stres ve bürokrasiden en uzak yer. İklimi de nispeten daha yumuşak olduğu ve saydığımız diğer öğelerden ötürü tüm yıl boyunca yerli Çinli turistin gözdesi!
Yaklaşık Türkiye’nin yarısı kadar bir yüzölçümene sahip Yunnan’ın nüfusu 46milyon. 8.yy’da Yunnan’ı 6 prens yönetirmiş. Efsaneye göre bunlardan bir tanesi kuzey Çin’e bir görevle giderken yolda nereden geldiği sorulmuş. Cevap olarak “Sichuan”ın yağmurlu kemerinin güneyinden demiş. Bu cevap taa imparatorun kulağına kadar gitmiş ve haşmetli, prensin ülkesini Yun-nan “bulutların güneyindeki ülke” olarak adlandırmış…
Batılılar buralara 19.yy sonunda gelmeye başlamış olsalar da Çin’in Güneybatısını Batı dünyasına gerçek anlamda açan kişi Dr.Rock olmuş. Asya’nın egzantrik gurbetçileri bol olsa da Avustralya- Amerikalı  botanist ve kaşif Dr.Joseph Rock (1884-1962)dikkat çekici. 27yıl boyunca Lijiang’ı memleket edinen Rock, bölgenin bitki çeşitleri topluyor, florasını inceliyor ve hatta Çin’den topladığı 80.000çeşit bitkiyi batıya gönderiyor.Yörenin yerel halkı Naxi’lerle ilgileniyor, dillerini öğreniyor ve bir sözlük yayınlıyor. 1920 ve 30larda National Geographic’te muhabir olup kendi yazılarını yayınladıktan sonra da Batılı ilk defa Çin’in bu bölgesiyle tanışıyor.
Bölgenin başkenti yaklaşık 5.7milyon nüfuslu Kunming. Hem yumuşak havası hem de her daim güzel çiçekler ve bitkilerle kaplı olması  “ölümsüz bahar şehri” diye çağrılmasını sağlamış. Her ne kadar eski Kunming’in ahşap evleri günümüze kalmamış olsa da şehrin trafiğe kapalı ana caddelerinde yürüyüş yapmak, süs havuzlarında küçük oltalarıyla balık tutan çocukları gözlemlemek, tahta nargilelerinde tütün içip satranç oynayan yaşlılara bakmak ve belki de yol boyu yolunuzu bekleyen kör masörlere yol ortasında kısa bir masaj yaptırmak sizi başka bir dünyaya çekip götürecektir.
Kunming aynı zamanda Güneybatı Çin’den Tibet’e giden çay ticaret rotasının da başlangıcı. Yunnan genel olarak yüksek bir bölge çünkü Himalayaların uzantılarıyla Yunnan-Guizhou platosu birbirini burada kucaklıyor. Kunming 1890mt de , Dali 2000, Lijiang  2400 ve Shangri-la 3100mt’de. Bu bereketli bölgede birçok mahsülün yanında çay da yetiştiriliyor ve bir zamanlar çay içmenin keyiften öte hidratasyon için gerekli olduğu Tibet’e yapılan ticaret, bölgenin en önemli geçim kaynaklarındanmış. İşte bu ticarette kullanılan yıllanmış ve preslenmiş pu-erh çayının da anavatanıdır Yunnan. Gidilen her yerde preslenmiş pu-erh kalıplarını görüyoruz. 2700yıllık geçmişi olan davul yapımcılığı da Kunming’in önemli yerel özelliklerinden ve en iyi örnekleri Bölge Müzesinde görüyoruz.
Buradan 80km ötede bulunan Taş Orman Yunnan gezisinin en önemli öğelerinden. Formasyonu 270milyon yıl önce başlayan ve bir zamanlar okyanus tabanı olan bu orman, suların çekilmesiyle geride kalan kireçtaşı yatağının devamlı erozyonla şekillenmesiyle oluşmuş. Ünlü yönetmen James Cameron’a başyapıtı “Avatar”ı çekmekte ilham kaynağı olan Taş Orman UNESCO koruması altında ve tabi ki filmin gişe başarısından sonra özellikle yerli turist akınına uğramış durumda!
Dali, Bai etnik azınlık grubunun yarısını oluşturduğu 3.5milyonluk bir şehir. “Kulak Biçimli” anlamında Erhai gölünün kıyısında ve sırtını da Feng Shui’ye uygun olarak Cangshan dağlarına vermiş, eski şehri son derece iyi durumda olan ve yerel mimarisiyle göz doyuran bir kent. Bai yerel dilde “beyaz” demek ve saflık ile sadakat sembolü. Bu yüzden beyazın çok hakim (özellikle tek katlı ev mimarisinde) kullanıldığını görüyoruz. Yerel kıyafetiyle yollarda yürüyen kızların özellikle başlıkları çok dikkat çekici. Yapılışları 9. ve 11.yylara tarihlenen 3 Pagoda ise Dali’nin olmazsa olmazları. Lijiang’a doğru yola çıkmadan önce sabahları kurulan Xizhou yerel pazarına uğrayarak değişik görüntülere şahit olunabilir.
Özellikle Dali-Lijiang arası yol kırsal Çin’i tanımak için çok güzel bir fırsat. Tarlada çalışan insanlar, taraçalandırılmış ve setler haline getirilmiş toprakta ekilmiş çeşit çeşit mahsüller. Tek katlı, basit ama oldukça bakımlı evler vb…
Lijiang kesinlikle Yunnan’a yapılacak olan bir gezinin baştacı. Her ne kadar burada daha çok Naxi azınlık grubunun adı geçse de aslında Bai, Pumi, Lisu, Tibet ve Yi gruplarının da birlikte yaşadığı, Tibet tarzı mimarisiyle, salkım söğütlerin iki yanında sıralandığı Arnavut kalıdırımı sokaklarıyla, ve devamlı yanınızdan akan derenin sesinin verdiği rahatlık duygusuyla size “iyi ki geldim buralara” dedirten bir şehir. Bu akan dereler üzerinde kurulmuş olan 354köprü, şehre hemen “Köprüler Şehri” yakıştırması yapılmasını sağlamış.
1996 yılında şiddeti 7’nin üzerinde olan bir deprem şehre çok büyük zarar verir ve sonrasında eski şehir UNESCO Tarihi Miras Listesine alınarak restore edilir. Bugün Eski Şehir’de akşam geç saatlere kadar açık kalan hediyelik eşya, çay dükkanları ve barlar ve önlerindeki yerel kıyafetli insanlar turistlerin (özellikle yerli) yolunu gözlemekte. Her an her yerde folklorik bir gösteriyle karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek.
Şehre fon oluşturan Jade Ejderha Kar Dağı 5596mt zirvesiyle son derece görkemli. Bizler de 3000mt’sine teleferikle çıkıp burada Kuzey Amerika’dakilere birebir benzeyen totemlerle karşılaşıyoruz. Yol üzerinde bölgede çokça bulunan ve etinden de faydalanılan “yak”lar görüyoruz. Asya Halklarının geneli gibi Çinliler de Dağ Manzarasına mest oluyorlar. Laf aramızda olunmayacak gibi de değil! Aşağı inmeden önce ben de bizim paramızla yaklaşık 2TL verip ahşap  bir  dilek nazarlığı sallandırıyorum.
Kültür Devriminin dine karşı acımasız ve sert tutumunun yumuşamasından sonra Budizme ve Çin’in yerel dini Taoizm’e büyük esneklikler sağlanıyor. Dolayısıyla birçok tapınak gezme olanağı buluyorum. İçlerinde çok yıpranmış da olsa “Baisha Freskleri” dikkat çekecek şekilde sadece burada, Çin’deki değişik dini inançları bünyesinde birleştiren son derece enteresan bir doküman. Bu ziyaretler sonrası dışarıda gördüğüm birçok insanın hala Mao döneminin tek tip şapkasını ve/veya kıyafetini kullanıyor olması globalleşmenin kasıp kavurduğu devrimizde otantikliğin son kırıntılarına şahit oluyormuşum izlenimini veriyor bana.
Siyah Ejder Göletinde bir öğleden sonra gezintisi ise gündelik hayatı en iyi gözlemleyeceğiniz mekan. Gölet – tapınak – dağ üçlüsünü aynı kadraja alarak çekilen fotoğraflar Yunnan’la ilgili hemen her kitabın kapağını süsleyen bir kare. Parkın doğal güzelliğinin yanında içinde yok olmaya yüz tutumuş Dongba kültürünü tanıtan müze de hayli önemli. Hiyeroglif benzeri basit bir yazısı olan ve eski şaman ritüellerini izleyen bu kültür gezimde en çok dikkatimi çekenlerden.
Lijiang’dan ayrılmadan önce Naxi orkestrası ve müziğinden de bahsetmekte fayda var. Özünde saray müziğini icra eden orkestranın çaldığı yaklaşık 20çeşit enstürman var. Orkestra üyeleri bir hayli yaşını başını almış, şefleri nispeten daha genç ve 83yaşında. “Biz öldükten sonra bu müzik unutulacak” diyor ve bizleri her akşam sahneye çıktıkları tiyatroya müziklerini dinlemeye çağırıyor!
Lijiang’dan sonra yolculuk bir doğa harikası ve dünyanın en derin nehir kanyonu olan Tiger Leaping Geçiti'ne devam ediyor. Burası dünyanın üçüncü en büyük nehri olan 6300km’lik Yangtze  üzerindeki en dar geçiş yeri ve efsaneye göre burada kendisini kovalayan avcılardan kaçan bir kaplan bir yakadan diğerine sıçradığı için “kaplanın sıçradığı”  geçit olarak bilinen yerdir. Buraya gelmeden önce ise Yangtze Nehri’nin ilk kıvrımını ve bu görkemli nehrin nasıl 180 derecelik bir dönüşle akış yönünü değiştirdiği görülür. Bu dönüş ülkeyi coğrafi olarak Kuzey ve Güney şeklinde bölmekle beraber, bu bölünüş aynı zamanda kültüreldir de.  Biz 2500mt’de kısa ve keyifli bir yürüyüş yaparken, profesyonel yürüyüşçüler çok zorlu, zigzag şeklinde bir parkuru tırmanarak 3900mt’lere kadar ulaşan irtifada günlerce süren yürüyüş turlarına katılırlar!
Zhongdian ya da nam-ı diğer Shangri-La gezimdeki son durak. Kademeli olarak artık 3160mt’ye ulaşmışım. Burada mimari de coğrafya da Tibet tarzı bir görünüme bürünüyor. Kutsal dağlar, havada uçuşan dua bayrakları ve Budist sutraları da bu görünüme katkıda bulunuyorlar. James Hilton’un Lost Horizon adlı eserinde Shangri-La olarak tanıttığı bölgenin burası olduğunu iddia eden yerel yönetim biraz da turizmi geliştirmek adına Zhongdian adını 2001yılında Shangri-La olarak değiştiriyor. Kitapta burası Kunlun Dağlarıyla çevrelenmiş, mistik, uyum içinde bir vadi olarak tanımlanır…
BENGİ IŞIL GÖKTÜRK





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder